4 Ağustos 2014 Pazartesi

Hıristiyanlıkta tespih

tesbih_hıristiyanlıkta tesbih_hıristiyan tesbih_hristiyan_hıristiyan“Beraberce dua eden aile birlikte kalır.” Patrick Peyton, 1942.

Musevilikte tesbih, sözcük anlamı olarak vardır. Yani Museviler Allah’a övgü sözleri söyler. İbra' nice övgü sözcüğü mastar olarak “Leşabeah”tır. Bu sözcükten Şevah ya da Şebah üretilmiş olup her ikisinin de anlamı “Allah’ı övmek”tir. Muse' viler, Allah’ı övücü sözler, dualar göndererek Ah lah’ı tesbih ederler, ancak bunu yaparken her' hangi bir araç kullanmamışlar ve hâlâ da kullan-mamaktadırlar. Yahudi geleneklerinin bazılarının Kenan ve Kopt medeniyetlerinden etkileşim sonucunda oluştuğuna kanaat getirilir. Kenan ve Kopt medeniyetlerinde de boncuk, tesbih gibi araçlara rastlanmamış olması bunun bir açıklaması olabilir.

Diğer bir açıklama ise ilk tek tanrılı din olan Musevilik çıktığında o zamanlar daha çok tılsım amacıyla şamanlıkta kullanılmakta olan boncuk dizelerinin bu yeni inançta yer almasının uygun bulunmamış olabileceğidir. Kısacası Museviler gerek dua aracı, gerek can sıkıntısı atmak aracı olarak tesbih kullanmazlar.

Hıristiyanlığın Anadolu’daki tarihini Şengül Gündoğan Aydmgün’den aktaralım: “Hz İsa’nın getirdiği inanç, temelde Musevi dininin devamıydı. Onun öğretileri ölümünden sonra havarileri tarafım dan yayılmaya devam etti. Hıristiyanlığın kutsal ki-tabı İncil de dört havarisi (Matta, Luka, Markos ve Yuhanna) tarafından yazıldı. Hz. İsa’nın ölümünden sonra yaptığı çalışmalarla havariliğe kabul edilen Paul (İbranice Saul, Latince Paulus, Batı dillerinde Paul) Hıristiyanlığı Musevilik’ten ayıran kriterleri belirleyen kişi olmanın yanı sıra St. Peter ve St. Barnabas’la Akdeniz’e açılarak, özellikle Anadolu’da yaptığı misyonerlik çalışmalarıyla, Hıristiyanlığın yayılmasında en önemli rolü oynadı.

Aslında Anadolu’da, Kilikya-Tarsus’da doğan Paul bir Roma vatandaşıydı. Sıkı bir Musevi eğitiminden geçtiği bilinen Paul’ün, bu eğitimi Yaşlı Gama-yel adında birinden aldığı sanılmaktadır. Roma adına, Hz. İsa’nın yolundan gidenlere zulmeden, Hıristiyanlığa inananlara karşı derin bir öfke duyan Paul’ün hayatı ve inançları bir mucize He değişir.

İncilde anlatılanlara göre, Hazreti İsa’nın çarmıha gerilmesinden yaklaşık otuz üç yıl sonra, Paul, ilk■ Hıristiyanları Roma adına yakalayıp tutuklamak üzere Şam a doğru giderken Tanrı tarafından gözleri kör edilir. Paulus üç gün boyunca göremez. Bu sırada Hz. İsa, “Bu adam benim adımı diğer uluslara, krallara ve İsrailoğulları’na duyurmak üzere seçilmiş bir aracımdir. Benim adım uğruna ne kadar sıkıntı çekmesi gerekeceğini ona göstereceğim” diyerek gözlerindeki perdeyi l
Aziz Çaulus’un otuz bin kilometreyi aşan bu eziyetli yolculukları sırasında Anadolu’da yeraltı şehirlerinde, adalarda ve sarp tepelere kurulu manastırlarda ilk hıristiyan papaz ve keşişlere iplik kordonlu, düğümlü Hindu tesbihlerine benzeyen tesbihlerden bıraktığı söylenir. Musevi eğitimi görmüş olan Paulus, Musevilerin dua ederken kullandıkları örtünün saçaklarına düğüm atmalarından etkilenmiş olabilir mi? Muhtemelen kordon tesbih bırakmış olması boncuk dizilerinin, o sıralarda pagan alışkanlığıyla tılsım ve muska geleneğinin Hıristiyanlıkta yer etmesini önlemek içindi. Ancak tesbihin manastırlarda yerini sağlamlaştırması için 150 yıl daha geçmesi gerekecektir.

Üçüncü yüzyılda tesbih artık Hıristiyanlık’ta yine yalnızca manastırlarda olmak kaydıyla keşişlerin kıyafetlerinin vazgeçilmez parçası olmuştur.

Hıristiyan dünyasında şimdi kullanılana benzer tesbih parçaları İS 659 yılında ölmüş olan Nivelles’li Gertrude’un mezarında bulunmuştur. On ikinci yüzyılda benzer tesbihler Aziz Nor-bert ve Aziz Rosalia’nın ellerinde görülmüştür. 1040 yılında Coventry’de ölen meşhur Lady Godiva’nın vasiyetleri arasında kıymetli taşlardan yaptırılacak bir tesbihin bir Meryem Ana heykeline takılması da yer almaktaydı.

On ikinci yüzyıla kadar hıristiyan dünyasında tesbihin tılsım amacıyla kullanılmış olduğu sanılmaktadır. Örneğin inci tesbihin kanı saflaştırarak çocukları hastalıktan koruduğuna inanılmıştır.

İtalya’da bugün tesbihe coronario denir. Bu aynı zamanda çiçekten yapılma çelenk anlamına gelir. Yani nereye gidersek gidelim, tesbihin gül ve gül bahçesiyle ilişkisi tarihin kayıtlarına silinemez olarak kazınmıştır.

Bazıları bunu, en eski biçimiyle Hinduların japamala dediği sıralarda, tesbihin Hibiscis syri-acus türü gülün yapraklarının sıkıştırılarak yuvarlak hâle getirilmesiyle elde edilen boncuklardan yapıldığına bağlar.

Gül ya da gül bahçesiyle tesbihin sembolik anlam ortaklığı Hıristiyanlık’ta Ortaçağ boyunca öne çıkar. Hıristiyanlık’ta gülün kırmızı rengi Isa’nın kanını ve Meryem Ananın bakireliğini simgeler. Ortaçağ’da yapılmış tabloların çoğunda Hz. İsa, Meryem Ana’nın kucağında, elinde kırmızı mercan bir tesbih tutarken resmedilir. Bu mercan tesbih en belirgin biçimde Jan Van Eyck’in Çeşmenin Bakiresi (The Virgin of the Fo-untain) adlı tablosunda görülür.

Katolik dünyasının şu anda kullanmakta olduğu tesbihlerin, Dominiken mezhebinin kurucusu İspanyol Domenico di Guzman’a (1170-1231) 4- Haçlı seferine katılan bir arkadaşının Bizans’tan hediye getirdiği Müslüman tesbihinden ilham aldığı söylenir. Dua tekrar etmenin, inanışın koyulaşmasına yardımcı olduğu düşünülerek, Papa V. Pius’un onayıyla katolik dünyasında kullanıma sokulur. O zamanki tesbihler 59 taneliydi, ucunda yalnızca haç bulunurdu.

Fransa Saray kayıtlarına göre 1380 yılında Kurtuba şehri,’altından yapılma tesbihlerdeki üstün işçiliğiyle öne çıkmaktaydı.

1470’te büyük taneli 150’lik tesbihler manastırlarda ortaya çıktı. Bunlara chapelet ya da psalter denilirdi, yani 50’lik üç grupta (Na tri coicat) dizilmiş tesbih. Keşişler bunları boyunlarına asarlar ve ayak bilekleri hizasına kadar giysilerinin üstünden sarkıtırlardı. Bu tesbihler 1586’da Papa V. Sixtus zamanında ortadan kaldırıldı, 59’luk tesbihe dönüldü. Tekrar kullanıma giren 59’luk tesbih çekilirken beş kez Pater Noster, elli kez Ave Mana, üç kez Gloria, bir kez de Salve Regina duaları okunur. Bu yeni tesbihlere yalnızca haç değil üzerinde çarmıha gerilmiş İsa tasviri ilave edilmiştir.

tesbih çekerek okunan dualar arasında en yaygın olanı Ave Maria duasıdır. Taneleri zincirle bağlanmış olan ve ucunda çarmıha gerilmiş İsa tasvirli haç bulunan bu tesbihler rahibelerin kıyafetlerinin tamamlayıcısıdır.

1999 yılındaki çağrısı sonucunda tesbih kullanma kampanyası tutmuş olmalı ki, Papa II. John Paul, Ekim 2002’den Ekim 2003’e kadar bir yıllık süreyi “tesbih yılı” ilan etti. 1999 yılında Papa’nın bu çağrısı ardından bütün dünyayı tesbih modası sardı. Bu modanın tetiklemesini din yapmış olsa da sonunda bu modanın kökünde tesbihin depresyona iyi geldiği, rahatlatıcı bir etkisi olduğu, zihni açtığı gibi tespitlerin rolü büyüktü. Önce Amerika’da, ardından Londra’da tesbih sergileri açıldı. Londra’da Harrods ve Paris’te Printemps gibi ünlü mağazalar tesbih satmaya başladı.

tesbih modası beyaz perdede de yerini aldı. 1971 yılında Henri Verneuil’in yapımcılığını üstlendiği La Cassa filminde detektif rolündeki Ömer Şerif, zanlı Jean-Paul Belmondo’yu otomobiliyle ölümüne bir takip sonrasında bir çıkmaz sokakta sıkıştırır. Detektifin otomobilinin kapısı açılır. Kamera, önce ayakkabılarına yakın çekim yapar, sonra yavaşça yukarı doğru çıktığında Ömer Şerif’in avını ele geçirmiş bir avcının muzaffer edasıyla elindeki 33’lük bir kehribar tesbihi iki parmağının arasında bir yukarı bir aşağı salladığını gösterir. Daha da yukarı çıktığında Ömer Şerif’in yüz ifadesi âdeta “dünyaları ben yarattım” demektedir.

Ünlü futbolcu Diego Armando Maradona’nm anılarını anlattığı kitabında Papa ve tesbihle ilgili bir anekdot da yer alıyor: “Ben Papayla da tanıştım, çünkü ünlüyüm. Düşkırıcıydı. Anneme bir tesbih verdi, Claudia’ya bir tesbih verdi, ona verdi, şuna verdi, sonra benim sıram gelince İtalyanca olarak ‘Seninki özel’ dedi. Sinirlenmeye başlamıştım. Annemden tesbihini istedim, baktım, benimkiyle aynıydı! Papaya doğru yürüdüm, sordum: ‘Affedersiniz Papa Hazretleri, benimki ile anneminki arasındaki fark ne?’ Bana baktı, sırtıma vurdu, gülümsedi, yürümeye devam etti. Saygısızlık! Sırtıma vurdu, gülümsedi, o kadar!”

Maradona’nın alınmasını hiç anlayamadım. tesbihler tabii ki aynı ama Papa’nm tesbihi verirken okuduğu dua farklı olmalı.

Protestanlar, Hıristiyanlığın artan maddiyat-çılığına ve görkemli ritüellerine karşı oldukları için bu mezhebin kurucusu John Calvin’in istekleri doğrultusunda tesbih kullanmadılar ve hâlâ kullanmazlar. Çünkü, Calvin iyi bir müminin ayetleri ezberleyip anlamadan tekrar etmesi yerine, okuma yazma öğrenip ayetlerin anlamını anlayarak ibadet etmesinin daha makbul olacağına inanıyordu. Tabii ezber ve tekrar olmayınca tesbihe de yer olmayacağı çok açık.

Ortodokslar’da dua sırasında tesbih çekme uygulamasına yalnızca manastırlarda rastlanır. Romanya Kilisesi’nde tesbihe “eğilerek selamlama” anlamına gelen matanie adı verilir. Bunun nedeni keşişlerin boncuk çekerek saydıkları her duanın başında ve sonunda yere doğru eğilerek Tanrı’yı selamlamalarıdır.

Ermeni Kilisesi’nde tesbih kullanılmaz. Ancak, Ermenistan’da dini amaçla değil, stress atmak için elde tesbihle oynamak âdeti vardır.

Komşumuz Yunanistan’da dini amaçla kullanılmayan tesbihe kombobi denir. Rum Ortodoks Kilisesi’nde az da olsa hâlâ kullanılmakta olan, düğümler atılmış deri bir şeritten yapılmış tesbihe verilen ad kombobgion’dan türetilmiştir. Kombo-bi’de tane sınırı yoktur. Çünkü Yunanlar bu tesbihi dua etmek için değil, stres atmak için kullanırlar. Bu yüzden 9, 15, 17, 19, 21’lik ve 27’lik, hatta çok nadir de olsa 33’liik tesbihler vardır. Dikkat edildiğinde rakamlar hep tek sayıdır. Çünkü tesbihin taneleri sıra yapıldığında her iki yanda eşit tane, sonda bir tane, başta ise imame bulunmalıdır. Tanelerin bittiği yer ile imame (onlar “papaz” der) arasında 7-8 cm ibrişim bırakılır ki kullananın dört parmağı orayı doldursun ve tesbihi ileri geri atıp oynasın. Bu tarz tesbihle oynama eski İstanbul kabadayılarına özgüyken anlaşılan odur ki İstanbul’dan Yunanistan’a göçenler bu âdeti oraya taşımışlar. Bir diğer özellikse Yunan tesbihlerinin genellikle tanelerinin taş olmasıdır. Bunun nedeni tanelerin birbirine vurduğunda ses çıkmasını sağlamaktadır.

İyi kalpli bir rahip, bir komşu ruhani çevrenin rahibini yemeğe davet eder. Eski günleri anarak, güzel bir sohbet koyvererek yemeklerini yerler. Sonra, ev sahibi rahip büyükbabasından kalan kuka tesbihi çıkarır ve çeker. Rahip misafir gittikten sonra kuka tesbihin ortadan kaybobuğunu fark eder. “Obmaz” der. “Her şeye karşın tesbihi çalan o değildir! Şakacı olarak ün salmış olduğunu iyi bilirim ama gene de...” Böylece, meslektaşına kısa bir mektup yazmaya karar verir. “Aziz dostum. tesbihimi çaldınız demiyorum, çalmadınız da demiyorum. Ama tesbihimi benden ödünç almışsanız, lütfen göndermek nezaketinde bulunun, çünkü benim için önemli.” Mektubu götürenin dönüşüyle şu cevabı alır: Aziz dostum. Hizmetçinizle yatıyorsunuz demiyorum, hizmetçinizle yatmıyorsunuz da demiyorum. Ama eğer yatağınızda yatmış olsaydınız tesbihinizi daha önce bulmuş olacaktınız, çünkü tesbihinizi saklamış olduğum yer, işte orasıydı...”

 

Netfırtına Sosyal Medya
Sosyal Medya Haberleri ile ilk Bilen Siz Olun | Tel : 0850 302 78 93
http://www.direkhaber.com
tesbih - hıristiyanlıkta tesbih - hıristiyan tesbih - hristiyan - hıristiyan -

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder